Yeniden dogus ya da ölümden sonra hayat, tüm insanligin kolektif belleginde kayitli olan bir düsüncedir. Gökyüzündeki cisimlerin ve döngülerin, yeniden dogus özlemi olarak, simgelerle hayat buldugu bu yersel izdüsümler, Sokrata göre insanoglunun sonsuz yasam isteginden dogmustur. Türkler, arkaik dönemlerde tarihi bir arsivleri olmadigi icin, göc ettikleri cografyalardaki kayalarin üzerine mantik ve düsünce sistemlerini, yasayis tarzlarini, inanclarini, aile ve boy tamgalarini kazimislardir. Caglar boyu Samanlar tarafindan söylenegelen mitolojiler, Türklerin en eski kolektif bilincalti kaynaklaridir. Strzygowskiye göre; soyut sanatin yaraticisi Türklerdir. Türkler binyillardir kayalarin üzerine stilize edilmis ve sadelestirilmis sembolleri kazir. Bunlar büyük oranda Tanri ve Tanrica simgeleridir. Mitolojinin resim dilinde, sembol olarak kullanilan Kadin imgesi, bilinmesi gerekenin bütününü temsil eder ve Tanrisal özün kendisidir. Kahraman bilmeye gelen kisidir. Tanricayla karsilasma, kahramana Ask ödülü olarak döner. Tüm Arketipler de Tanricalar Gökyüzü enerjileri ve Yeryüzü ile betimlenmis insanliga yol gösterici önemli bir yere sahip olmuslardir. Dogum, ölüm, aci, ask, doga, yenilenme gibi özellikleri ile her zaman dikkat cekmeye, ruhun uyanisina katkida bulunmaya devam ederler. Türk Kültüründe ise Ana Tanrica kavrami kadina, gök bilime verilen degerin ne kadar yüce oldugunu ortaya koymakla beraber sembolizmin önemini ve insanligin yazili tarihinden öncesine dayandigi gercegi ile bir kez daha yüzlestiriyor bizleri. Bu kapsamli arastirma kitabini hazirlayan degerli arkadasim Nuray Bilgiliye karanliklara isik tutmak gecmis ile gelecek arasinda kurdugu köprü ile bu degerli arastirmalarindan dolayi kutluyor, okuyuculara kendi iclerindeki gücü fark edip köklenmeleri icin bu derin bilgiler ile aydinlanmalarini diliyorum. Gökler rehberiniz yolunuz isik olsun...